15 Eylül 2011

"Ben 19'umda Edip Cansever'in kitabını duvara çaktım, bu da şiir mi be dedim"

Bu sözler bana değil, geçen perşembe İstanbul Modern'deki söyleşisine gittiğim Küçük İskender'e ait. Ama tabi sonra ne eşeklik etmişim diyor, Edip Cansever candır, ben ne ukalaymışım diye düzeltiyor hatasını.

Küçük İskender'e karşı tamamen nötrüm aslında. Hiç o "Küçük İskender seven marjinal tayfa"dan olmadım. Şiirde yeni bi söyleyiş getirmiş olmasına, kendi tarzını yaratmış olmasına tamamen saygı duyuyorum; ama ben öyle civcivli, sazlı sözlü şiir sevemedim hiç. Basit, fondötensiz şiircilerdenim. Söyleşisine gitmem tamamen konuşmasını, havasını, ne bileyim tam olarak dalgasını merak etmemden dolayı.
Öncelikle Küçük İskender diyince insan böyle biraz küçük sesli bi şey bekliyo, alakası yok. Adamın sesi kendine, tipine, mahlasına göre kocaman. Okan Bayülgen konuşuyor sandım o konuşurken.
Adamın ağzı laf yapıyor, tabi şair, yapması da gerek bi yerde.
Sanatla ilgili büyük büyük lafları var, katılmadan da edemedim.
"Hayatın içine yayılmış cilveyi fark ettiğimde hem mutsuz oldum, hem kafam açıldı" diyor mesela Küçük İskender. Sanatçıların farklı çalışan bi duyarlılığı, kafası olduğu kesin, bunu kendi de söylüyor.
Sanat, diyor, bir hastalığı hissetme biçimi. İçindeki fazlalığı fark etmek. Sanatçı, bu hastalığını kedinin yaralarını yalaması gibi tedavi ediyor aslında 'sanat yaparken' diyor. Ne de güzel diyor. Hakkaten de sanat, insanın içinden taşan, tutamadığı bi şey. İhtiyaçtan sanatçı oluyor insan. Bildiğimden değil, gözlemlediğimden. Sanat aslında insanın evrim geçirirken yakalandığı bi hastalık, diyor. Hakkaten de bi açıdan öyle. Hayvana bak mesela, yaşıyor, ihtiyacını tatmin ediyor, içgüdüsüne uyuyor, yoksa edepmiş edebiyatmış umru değil.

Marjinal olmadığında ısrar ediyor, neresi kötüyse, işte burayı anlamadım. Normal hayatında gayet sıradan yaşayan, hatta hepimizden sıradan yaşayan, arkadaşlarını çağıran, ne bliym şarap içen, monopoly oynayan biri olduğunu iddia ediyor. Marjinal olmanın nesi kötü ki? Zaten memlekette bir avuç marjinal var, onlar da bunu ısrarla inkar etmesin bence. Bi kamera yerleştirip benim bi günümü izleseniz deli olduğumu düşünürsünüz. Kedimle falan dans ederim mesela, kendimle konuşurum diyor ki epey bi mest oldum burada. Yalnız değilmişssin Eda, hadi yine iyisin dedim kendi kendime.

"Mutsuzluğum benim, tekrar etmektir. İşte o zaman tehlike başlar" diyor sanat anlayışı hakkında ve sıkıştırıyor laf arasına: "Ayrı yataklarda aynı kadınla sevişiyorsam, tekrar etmiyorumdur." Bu da hep aynı tarz şiirler yazdığını söyleyenlere bi cevap olarak döküldü ağzından. Kadın-erkek bilemem, ayrı yatak benzetmesi oldukça karizmatik ;)

Genç kuşaktan kimi görsem ya şiir yazıyor, ya film çekiyor diye de taşı gediğine koyuyor bi ara. Ve gülüyorum. Aklıma Aytuğ Akdoğan ve türevleri geliyor. Adam haklı beyler, diyorum. Hepimizin derdi görünür olmak aslında. Yaşadığımız zamanın, sistemin, herkesin bi şekil birbirine benzetilmeye çalışılması ve anonimleştirilmesinin sonucu belki de. O yüzden büyün bu bloglar, "ben yazıyorum"lar, sosyal medyalar...


Nükteli, hoş, samimi bi sohbeti var bu adamın diyorum çıkarken. Güldürür de, düşündürür de, tipik edebiyatçı. Hafif uyduruk, hafif kaliteli, söyleyecek bi şeyleri olan biri bu Küçük İskender.

Hiç yorum yok: