26 Haziran 2011

Stockholm Sendromu


Bugün Muayenehaneme Dokunma! ve Gay Hakları Onur Yürüyüşü'ne katılıp daha fazla ilginç bi şey göremem artık derken hayat beni yine yanılttı.
Akşam AliK ve Ege'yle Starbucks'ta oturuyoruz, huzur muzur, kahve kokusu... Derken Yılmaz Erdoğan saç sakallı - ancak biraz daha kırçal, biraz daha beyaza yakın - uzaktan İstanbul beyfendisi görünümlü bi adam tam yanımızda gazetelere bakmaya geldi. Sonra bize döndü ve uzunca bi tirad attı, tahminimce şizofrendi:

"Şitokolm Sendromu çocuklar! Şitokolm Sendromu! Ne olduğunu bilir misiniz?"
(Burda bizde, ulan bizi kaçırcak da kendine aşık mı ettirecek, hayır kaçırılcak bi tipimiz de yok, noluyo be?! endişeleri...)
"İşte, bunun gibiler (hayali bir adamı göstererek), bunun gibi insanlarda bu sendromdan var! Hayır, geçecek onca yer varken geliyor benim arkamda duruyor. Aaa... ama ben gerilirim, insanlar düşüncesiz, kesinlikle düşüncesiz! Hayır, tolerans edemen ben bunlara. Dolaş yandan geç di mi? Yok, yok. Geliyor, beni rahatsız ediyor, geçemeyeceğini anlıyor - yo yo, yol vermem çünkü! - ve başka bi yol denemek o zaman aklına geliyor! Şitokolm Sendromu, maalesef memleketimiz Şitokolm'lerle dolu!!"
(Oğlum keşke memleket Stockholm'lerle dolu olsa, ne diyosun amca?! Hayır, o bahsettiğin öyle bi psikolojik bozukluk da değil ki... Sen konsepti çok yanlış anlamışsın!)
"Faruken Bayraktare'yi bilir misiniz çocuklar?"
(Iııı... Hayır, beyamca?)
"Kendisi Sütaş'ın böyle inekli minekli karikatürlerini çizer. O da işte böyle tipleri çizer, öööyle bütün gün tren izler bu tipler."
(Sütaş karikatürlerini okuyup kendini entelektüel sanan birini ilk defa görmenin şoku)
"Şitokholm Sendromu'nu bilir misiniz çocuklar? Dikkat edin: Şitokholm! Switzerland değil, Swedish!"
(????????? Seni yemişler bey amca!)
"İşte memleket böyle çocuklar, maalesef böyle. Öğrencisiniz herhalde, sınavlarınızda başarılar!"

Ve bey amca gitti, çok korktum sevgili blog çook.
Şitokholm Sendromu'ndan muzdarip miyim neyim, haydaa!

20 Haziran 2011

Kişisel

Bi yaz tatili daha beklemekte. Her yıl her yıl değişen şeyleri aklım almıyor. Ne insanlar aynı kalıyor, ne arkadaşlar, ne sen ne ben... Geçen yıl sırf "O da orda olacak mı?" heyecanıyla gittiğin yerlere şimdi "O da olacak mı?" korkusuyla gitmediğin insanlar oluyor. Sarmaş dolaşken arayıp sormadıkların oluyor. Geçen yıl yüzüne bakmadıkların, şimdi vazgeçemediklerin oluyor. Olsun, hiçbirimiz aynı kalamıyoruz ki zaten.
Zaman hiç geçmiyor gibi geliyor, bi bakıyosun lisede son yılına giriyorsun. Bitse de gitsek'ler bi burukluk oluyor işte.
Kafa karışıklıkların oluyor, anlam veremediklerin oluyor. Bi yılda tepetaklak devrilen ilişkiler oluyor. Sabah ilk günaydın demek istediklerin şimdi bi merhabalık yer kaplamıyor.
Ben bu değişimden çok korkuyorum işte. Zaman böyle gelip geçiyo ya, yakıp yıkıyo ya, o benim en büyük korkum. Vay be, diye eskileri hatırlıyosun ya. İşte benim en çok yutkunduğum anlar, o zamanlar.
Ne kadar yol aldım, diye bakıyorum bazen. Bilemiyorum. Akıllanmak da istemediğimi fark ediyorum çok.
Hiç akla gelmeyecek şeyler insanın başına geliyor. Başa gelen çekiliyor. Böyle böyle bi yıl geçiyor.

Şimdi önümüz yaz... Güneye ineriz belki, alacak nefeslerimiz var daha çok. Affedeceklerimiz var, affetmeyeceklerimiz var. Hatırlayıp güleceklerimiz var, henüz yaşamadığımız güleceklerimiz var. Değerini sonradan anlayacaklarımız var. Daha çok var...