Bu post'ta hepimizin ortak paydası, yüz insandan 99'unun müzdarip olduğu (diğer birinin de zaten insanlığını sorgularım ben) Pazartesi sendromundan bahsetmek istiyorum.
Pazartesi haftanın en öcü günü. Pazartesi geliyo diye Pazarlarımı yaşayamam ben mesela. Hani kar tatili olur da, acaba ertesi gün de tatil ederler mi diye düşünmekten kıvranırsın ya, onun gibi.
Pazartesi okul başlayacak, yine karga bokunu yemeden yataktan kalkılacak, diyete başlanacak, bu hafta kesin para biriktirilecek vesaire vesaire... (He son ikisi pazartesi öğlen itibariyle "koy götüne!" şeklinde yalan olur, o ayrı...)
Ama bence insanın lök diye boğazına oturup ordan midesine giden; (karın ağrısı bundan hep, gerçekten.) Pazartesi'yle beraber hep aynı döngünün içinde dönüp durduğumuzu, tekerleğinin içinde dönüp dönüp de bi yere varamayan bi hamster olduğumuzu, monotonluğumuzu, boşluğumuzu, anlamsızlığımızı tekrar fark etmemizdir. Pazartesi sendromu bu açıdan varoluşçuluğa bile bağlanabilir, La Nausée'yi hatırlatabilir, bu illet aslında derin felsefik bi konudur.
Demek istediğim şu ki, o tekerlekte dönüp dönüp duruyoruz da her hafta aynı bokun laciverti.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
biz somon rengini tercih ediyoruz, söylemiş miydim?
Evet, bikaç kere hem de. :D
Ama lacivert alır.
Zevkler ve renkler tartışılmaz, o yüzden.
peki benim şuan salı sendromu yaşıyor olmama ne demeli?
Pazartesiyi kırdın?
Yorum Gönder