8 Temmuz 2011

Persepolis

Bugün Persepolis'i izledim. Marjane Satrapi'nin çizgiromanından uyarlama bi animasyon.
İlk defa bi animasyon canımı acıttı benim.
Küçüklüğünden itibaren Şah'ın yıkılışını, İran'daki devrimi, İran-Irak Savaşı'nı Marjane'ın gözünden anlatıyor. Ben böyle bi şey beklemiyordum, çok çok yoğundu - iyi anlamda. Bu zamana kadar izlemediğime pişman oldum.
Bazı insanlar galiba gerçekten bi misyonla geliyorlar hayata. Şu anda vatan haini ilan edilen Marjane'ınki de bu hikayeyi hepimize anlatmaktı sanırım, bikaç kere ciddi şekilde ölümden dönmesi de bundan olsa gerek.
Böyle hayatları duyunca ne hissedeceğimi bilmiyorum. Masal gibi geliyor, kurgu gibi. Ama hepsi gerçek işte, aslında yaşanmış, hepsi olmuş, olmakta.
Şah'ın devrilmesiyle başlıyor film, böylece Marjane 'komünist' olduğu gerekçesiyle yıllarca hapis olan amcasına kavuşuyor. Ve beklenen devrim gerçekleşiyor. Durum daha da beter bi hal alıyor, insanların ideolojileri yıkılıyor, sağlam duranlar ise idam ediliyor. Kadınlar burka'ya, erkekler korkaklığa hapsoluyor. Bütün bunların yanında İran-Irak Savaşı başlıyor. Ve biz bütün bu azabı Merjane'la yaşıyoruz...
Bi diktatör nasıl başa geçer, devrime geçiş süreci nedir - nasıl olur, insanlar aslında ne kadar geri gitmeye meyillidir, cehenneme dönse de insan yurdunu terk edebilir mi, yurtdışında doğulu olup da kendi ülkende yaabncı kalmak nasıldır, bi kadın özgürlüğü için ne kadar savaş verebilir, bi ülke nasıl mahvolur, özgürlüğün limitleri her geçen gün nasıl kısıtlanır...
Bi insan bu kadar acı çekemez dedim, çekmemeli.
Niyetim fakir edebiyatı yapmak değil; ancak her birimiz çok şanslıyız, sadece özgür olabildiğimiz için bile
Tamam şimdi önümüz henüz yaz, güneş kavuruyor. Hepimiz renkli renkli, cıvıl cıvıl filmler izlemek istiyoruz, gülmek istiyoruz; ama hepimiz de gece üçlere kadar ayaktayız. Koyun bi gece Persepolis'i DVD'ye, izleyin. Zaten gelmiyorsa kaçmaz o uyku.

Hiç yorum yok: