İtalyan olan hiçbi şeye objektif yaklaşamıyorum - ki bu beni endişelendirmiyor değil. Ama bayrağının renklerini mozarella - domates - fesleğen üçlüsüne dayandıran bi toplum sevilesi değil de nedir... Adamlar tam keyif adamı, nası bi İtalyan - Akdeniz aşkıyla yanıp tutuşuyorum, anlatamam. Mutfağı, (ve burda margherita pizza'sından lazanyasına, Roma dondurmasından tiramisüsüne, rissotto'sundan gnocchi'sine, spaghetti bolognese'inden ravioli'sine kışkırtıcı lezzetlerden bahsediyoruz!), espresso/kahve geleneği, Akdeniz karakteri, mimarisi (Pisa'dan Colesium'a, Sforzesco Şatosu'ndan Trevi Çeşmesi'ne, Davud Heykeli'nden Caserta Sarayı'na yapımı gerçekten deha gerektiren inşalar!), tasarımda dünyanın belki de en önde gelen ülkelerinden olması, modada başı çekmesi (bknz: Dolce & Gabbana, Giorgio Armani, Fendi, Prada, Gucci, Salvatore Ferragamo...), ne bliym Nutella'sı, sokaklarında dolaşan Vespalı takım elbiseli iş adamları deli ediyo beni. Hani yakında Berlusconi'ye bile sempatiyle yaklaşıp, ama adam keyif adamı bee, işini biliyo, ooh vur patlasın çal oynasın Berlusconi! diyebilirim, o derece. Bavulumu topliyim Lecce'ye uçup orda yaşamak istiyorum. Bi ara bütün bu "çılgın proje" dalgası çıkmadan önce kendi çapımda çılgın projeler yapıp üniversiteyi Scuola Politecnica di Design / Milano Tasarım Okulu'nda okumayı bile düşündüm. İtalyan Üniversitesi açılıyomuş İstanbul'a, hani içten içe mezuniyetime yetişsin diye dua etmişliğim vardır.
Ferzan Özpetek ve Caffe Néro takıntılarımda bu İtalyan aşkımın büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Akaretler'de Cafe d'Alfredo diye bi İtalyan restoranı var, gidip görülesi, lazanyası, margherita pizza'sı mutlaka tadılası. Ortamı gayet hoş, yemeği sunuşları, karizmatik & hafiften Issız Adam'ı andıran şefi, servisi, lezzeti tam kıvamında. Fiyatları biraz tuzlu; ama Akaretler deyip geçmek lazım, zaten fiyatının karşılığını kat be kat keyifle geri ödüyorsa bence kesinlikle hak ediyordur.
1 yorum:
Öhöm. Erkeği var bi de tabii.
Yorum Gönder