Ne iğrenç zamanlardan geçiyoruz. Ne vicdansız zamanlardan geçiyoruz.
Bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür, bu nasıl bir hırstır ki evlatlarını bok yoluna kaybeden babalar, umarım ki hiçbirimizin başına gelmeyecek bir acıyı yaşarken bile sağduyularına sahip çıkıp birleşme mesajları verirken, 15 yaşında bir çocuğun ölümünden rant sağlamaya çalışan..
Niye ekmek almaya giden çocukların kahramanlaşmak zorunda kaldığı bir ülkedeyiz ya?!
Nasıl bir halden anlamamazlık, nasıl bir kalpsizliktir insanlara evladını yeni kaybetmiş bir anneyi yuhalatmak, mezara konan bilyede anlam aramak...
Siyaset ne kadar güç oyunundan ibaret de olsa, 70küsür insanın başındakinin en azından sağduyu sahibi olması gerekmez mi...
Her gün bir yenisi çıkan kepaze tapelerin artık sıradanlaşmasından korkuyorum. Her şeyin, doğruluğu şaibeli sandık sonuçları ile meşrulaştırılmasını anlamıyorum. Duyarlılığı sapıklıkla, nekrofiliyle karıştıran pişkin insanların devlet adamı olmasını anlamıyorum. Soğukkanlılığımı koruyamıyorum. İnsanların mezhebine, kökenine, inancına, hayat tarzına, osuna şusuna göre onlar ve biz'e indirilmiş olmasından korkuyorum. Bu insanların hırsından, açgözlülüğünden, para ve güç aşkından, deliliğinden, vicdansızlığından korkuyorum.
Tahliye kararı verecek hakim o davayı alana kadar 4 hakim değiştirilen davaların sürdüğü, masumiyet karinesinin sadece birkaç kişi için akla gelen kuru bir değer teşkil ettiği, istenilen kanunun bazen ve istenilen kişilere uygulandığı, avukatların saçlarından tutulup götürüldüğü, sadece belli kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ülkede hukuk okuyor olmaktan utanıyorum, anlamsız geliyor.
Ben maalesef artık gelecekten korkuyorum.
Ben sadece biraz mantık diliyorum, biraz sağduyu diliyorum. Biraz vicdan, biraz ar diliyorum.
19 Mart 2014
3 Haziran 2013
el ele
Bu kadar barışçıl niyetlerle başlayan bir gösteri / tepki, böylesine vahşetle devam etmemeli. Kendi vatandaşını, böcek gibi, kimyasallarla bayıltmak / uyuşturmak hangi zihniyetin, hangi aklın perspektifinde düzgün bir mantık çerçevesine oturuyor.
Benim aklım hiç almıyor. Sağduyudan tamamen yoksun insanlar nasıl var olabiliyor.
Benim aklım hiç almıyor. Sağduyudan tamamen yoksun insanlar nasıl var olabiliyor.
1 Haziran 2013
31 MAYIS 2013
Hepimiz tarihe geçecek büyük bir olaya canlı şahitler olduk. Yarın öbürgün bütün bu direnişi yaşamış insanlar olarak, sorulacak hesabın arkasında duracağız.
Sen yavaş yavaş her kafana koyduğunu yaparsan, demokrasinin temel taşı olan kişi hak ve özgürlüklerine kendi perspektifinde yaklaşırsan, sana muhalif her kesimin hayat tarzına karışıp özgürlüklerini bir ordan bir burdan kırpmaya kalkarsan, senin hayat tarzını paylaşmayanı dışlarsan/"kafası kıyak"lıkla suçlarsan, yüksek yargı kadrolarını bir bir değiştirip insanları yıllardır suçunun ne olduğunu bile bilmeden gözaltında tutup onların özgürlüğünü ellerinden alırsan/yargı bağımsızlığını hiçe sayarak hukuk güvenliğini yok edersen, Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan hukuk devleti olma yolundan uzaklaşırsan, kendi vatandaşını gözünün önünde olup biteni izlemek için yabancı kanallara mahrum bırakarak düşünce ve ifade özgürlüğünü / basın özgürlüğünü delip geçersen, hiçbir direnişçi tepkisel gösteriyi / yürüyüşü dikkate almazsan, yine Cumhuriyetin olmazsa olmazlarından laikliği kendi kafana göre ölçüp biçersen/artık laik denebilecek bir devletten çok uzaklaşmışsan...
Bu artık o ağaçların meselesi olmaktan çıkmıştır.
Sen yavaş yavaş her kafana koyduğunu yaparsan, demokrasinin temel taşı olan kişi hak ve özgürlüklerine kendi perspektifinde yaklaşırsan, sana muhalif her kesimin hayat tarzına karışıp özgürlüklerini bir ordan bir burdan kırpmaya kalkarsan, senin hayat tarzını paylaşmayanı dışlarsan/"kafası kıyak"lıkla suçlarsan, yüksek yargı kadrolarını bir bir değiştirip insanları yıllardır suçunun ne olduğunu bile bilmeden gözaltında tutup onların özgürlüğünü ellerinden alırsan/yargı bağımsızlığını hiçe sayarak hukuk güvenliğini yok edersen, Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan hukuk devleti olma yolundan uzaklaşırsan, kendi vatandaşını gözünün önünde olup biteni izlemek için yabancı kanallara mahrum bırakarak düşünce ve ifade özgürlüğünü / basın özgürlüğünü delip geçersen, hiçbir direnişçi tepkisel gösteriyi / yürüyüşü dikkate almazsan, yine Cumhuriyetin olmazsa olmazlarından laikliği kendi kafana göre ölçüp biçersen/artık laik denebilecek bir devletten çok uzaklaşmışsan...
Bu artık o ağaçların meselesi olmaktan çıkmıştır.
19 Ekim 2012
Kulaklarım çınlıyor
Son iki gündür sol kulağım tıkalı. -ydı.
Göze inen perde kulağa da iniyor mu bilmiyorum, ama benim kulağa perdeyi geçtim maşallah yalıtım duvarı inmişti.
Curcuna'da dansmanslı müzikli bi partinin ertesi günü sol kulağım iptal. Ben de "clubber bir insan değilim ben, kulak alışık değil napsın. Geçer" diyip durdum. Helal olsun DJ'e bile dedim, bas'ı nası da vermiş sinsi sinsi. Çaktırmadan kulaklar hasar gördü, vay be. Helal DJ, helal sana. Böyle böyle düşünüyorum.
Baktım kulağım ikinci gün de geçmedi. Geçmediği gibi daha da bi kötüye gidiyor sanki.
İnsanlar bi şeyler diyor, on altı kere NEE? DUYAMADIM YA Bİ DAKKA... diye tekrarlatıyorum. Yirmi yaşında bir annane oldum resmen. Sol taraftan bi şeyler duyuyorum, ama derinlerden. Sesler böyle boğuk boğuk geliyor, sesi duyuyorum da neler söylendiğini seçemiyorum. Allahım, resmen annanemin derdini anlatırken kullandığı sözler işte bunlar.
Solumda oturan kıza açıklamamı yaptım. Hayır açıklaması da zor. Kulağın içinde neler döndüğünü ben de tam bilemiyorum. Kulağım tıkandı da benim ehehe şeklinde açıklamalara giriyorum, utanıyorum da aynı zamanda. Kulak neden tıkanır: Kulak kiri. Hayır, yok öyle bi şey. Temiz de bi insanım neticede.
Duyma yetimi iyiden iyiye asimetrik bi biçimde yitirdim. Bi şey söyleyene sağ kulağı dönüp BUNA KONUŞ diyorum. Bi milyonuncu kere neyy? dememek için kim ne dese gülüyorum, garanti tepkiler vermeye çalışıyorum. Rezalet bi durum.
Sabah bana fenalıklar geldi, randevu aldık. Okul çıkışında tıp merkezine koştum ben.
Bi de doktor odasında acayip gerilirim. Küçüklükten beri. Anneden torpilli, canım annem öpüldün çok, benim her türlü sağlıksal işlemim evde halloldu. Rapor almak olsun, reçete olsun... aşılarımı bile evde yaptık hep.
Adam buyrun diye koltuğa oturttu beni. Ben gerginlikten tabi ehehe nasılsınız? iyisiniz heralde... diye geveliyorum. Adam da şaşırdı tabi. E ben iyiyim de siz nasılsınız? Şikayetiniz nedir?
"Siz" hitabına da geriliyorum. Bir gerilim küpüne döndüm ben.
Kem küm bi şeyler anlattım. Beni muayene koltuğuna geçirtti. Şimdiii, dedi, bakın kulağınıza giriyoruz. Kulağıma mikro kamera soktu, yandaki monitörden kulakiçimde yolculuğa çıktık.
Hmm... dedi. Şikayetiniz kulak kiri.
ALLAHIIM! BU NASI Bİ UTANÇ!
NEEEEE?!! BEN TEMİZ Bİ İNSANIM, SAÇMALAMAYIN! KULAKLARIMI HİÇ İHMAL ETMEM, KİR DE NE DEMEK! DUYAMAMAK KADAR KİR Mİ BIRAKICAM ORDA. AY ALLAHIM ŞU AN GÖMÜN BENİ BURAYA...
Ben çıldırdım tabi, çıldırınca da kulağımın içinde biraz daha ilerlediiik veee: ORDA KOCAMAN Bİ KABUK BAĞLAMIŞ İLTİHAP VAR! Monitöre bakamıyorum, durum o kadar iğrenç. Yara kabuğu tüm girişi tıkamış pişkin pişkin sırıtıyor bize. Yaa diye sitem dolu bakışlarla, haklı çıkmanın verdiği gururla baktım doktora.
Hmm... dedi. Nolmuş buraya?! Nası bi darbe aldınız kulağınıza, ciddi bi şekilde iltihap kapmışsınız. dedi ve uzuuuun bir temizlik sürecine girdik. Kulağıma ne şekil makine varsa hepsi girdi. Bakın diye de içerden çıkardığı devasa kabukları göstermeyi ihmal etmedi doktor, sağolsun.
Kulağım açıldı, kutsal koroyu duydum. Reçeteye ilaçlar yazdı. Şimdi sabah akşam özel hazırlanmış bi damla damlatıcam sol kulağa. Hadi hayırlısı.....
Bi daha da annanemle dalga geçmiycem. Gerekirse duyamadığı cümleyi baştan sona kodliycam.
Göze inen perde kulağa da iniyor mu bilmiyorum, ama benim kulağa perdeyi geçtim maşallah yalıtım duvarı inmişti.
Curcuna'da dansmanslı müzikli bi partinin ertesi günü sol kulağım iptal. Ben de "clubber bir insan değilim ben, kulak alışık değil napsın. Geçer" diyip durdum. Helal olsun DJ'e bile dedim, bas'ı nası da vermiş sinsi sinsi. Çaktırmadan kulaklar hasar gördü, vay be. Helal DJ, helal sana. Böyle böyle düşünüyorum.
Baktım kulağım ikinci gün de geçmedi. Geçmediği gibi daha da bi kötüye gidiyor sanki.
İnsanlar bi şeyler diyor, on altı kere NEE? DUYAMADIM YA Bİ DAKKA... diye tekrarlatıyorum. Yirmi yaşında bir annane oldum resmen. Sol taraftan bi şeyler duyuyorum, ama derinlerden. Sesler böyle boğuk boğuk geliyor, sesi duyuyorum da neler söylendiğini seçemiyorum. Allahım, resmen annanemin derdini anlatırken kullandığı sözler işte bunlar.
Solumda oturan kıza açıklamamı yaptım. Hayır açıklaması da zor. Kulağın içinde neler döndüğünü ben de tam bilemiyorum. Kulağım tıkandı da benim ehehe şeklinde açıklamalara giriyorum, utanıyorum da aynı zamanda. Kulak neden tıkanır: Kulak kiri. Hayır, yok öyle bi şey. Temiz de bi insanım neticede.
Duyma yetimi iyiden iyiye asimetrik bi biçimde yitirdim. Bi şey söyleyene sağ kulağı dönüp BUNA KONUŞ diyorum. Bi milyonuncu kere neyy? dememek için kim ne dese gülüyorum, garanti tepkiler vermeye çalışıyorum. Rezalet bi durum.
Sabah bana fenalıklar geldi, randevu aldık. Okul çıkışında tıp merkezine koştum ben.
Bi de doktor odasında acayip gerilirim. Küçüklükten beri. Anneden torpilli, canım annem öpüldün çok, benim her türlü sağlıksal işlemim evde halloldu. Rapor almak olsun, reçete olsun... aşılarımı bile evde yaptık hep.
Adam buyrun diye koltuğa oturttu beni. Ben gerginlikten tabi ehehe nasılsınız? iyisiniz heralde... diye geveliyorum. Adam da şaşırdı tabi. E ben iyiyim de siz nasılsınız? Şikayetiniz nedir?
"Siz" hitabına da geriliyorum. Bir gerilim küpüne döndüm ben.
Kem küm bi şeyler anlattım. Beni muayene koltuğuna geçirtti. Şimdiii, dedi, bakın kulağınıza giriyoruz. Kulağıma mikro kamera soktu, yandaki monitörden kulakiçimde yolculuğa çıktık.
Hmm... dedi. Şikayetiniz kulak kiri.
ALLAHIIM! BU NASI Bİ UTANÇ!
NEEEEE?!! BEN TEMİZ Bİ İNSANIM, SAÇMALAMAYIN! KULAKLARIMI HİÇ İHMAL ETMEM, KİR DE NE DEMEK! DUYAMAMAK KADAR KİR Mİ BIRAKICAM ORDA. AY ALLAHIM ŞU AN GÖMÜN BENİ BURAYA...
Ben çıldırdım tabi, çıldırınca da kulağımın içinde biraz daha ilerlediiik veee: ORDA KOCAMAN Bİ KABUK BAĞLAMIŞ İLTİHAP VAR! Monitöre bakamıyorum, durum o kadar iğrenç. Yara kabuğu tüm girişi tıkamış pişkin pişkin sırıtıyor bize. Yaa diye sitem dolu bakışlarla, haklı çıkmanın verdiği gururla baktım doktora.
Hmm... dedi. Nolmuş buraya?! Nası bi darbe aldınız kulağınıza, ciddi bi şekilde iltihap kapmışsınız. dedi ve uzuuuun bir temizlik sürecine girdik. Kulağıma ne şekil makine varsa hepsi girdi. Bakın diye de içerden çıkardığı devasa kabukları göstermeyi ihmal etmedi doktor, sağolsun.
Kulağım açıldı, kutsal koroyu duydum. Reçeteye ilaçlar yazdı. Şimdi sabah akşam özel hazırlanmış bi damla damlatıcam sol kulağa. Hadi hayırlısı.....
Bi daha da annanemle dalga geçmiycem. Gerekirse duyamadığı cümleyi baştan sona kodliycam.
4 Ağustos 2012
27 Haziran 2012
Sergüzeşt-i Eda
Dün akşam Ege'nin diploma töreni vardı. Akşam altı buçuk gibi Üsküdar'da olmamız gerekiyordu, beş buçukta çıksak yeter diye düşündüm.
Plan taksiye atlayıp gitmek.
Tabi direk taksiyle evden okula gidileceği için ben zımbalı bluz - mini şort - parlak lame stiletto kombinasyonunu tercih ettim.
Taksiler bizi almıyor! Yok efendim trafik çokmuş, yok efendim köprü tıkalıymış, I. köprü kapalıymış, birinin geçiş kartı yokmuş blablablabla...
Biz metrobüse kaldık! Ben o kılıkta metrobüse binicem. Hayır bi de ayakkabı yürümek için değil, izlenmek için yaratılmış. O saç telinden ince topuklularla tabi ki yürüyemedim, suyun üstünde yürümeyi denesem daha başarılı olurum. Aldım elime ayakkabıyı, başladım çıplak ayak yolculuğa. Ben cıbıl cıbıl ayaklarla metrobüs durağını, Zincirlikuyu'dan Altunizade'ye metrobüsü, Altunizade'de üç üst geçidi geçtim!
Metrobüs mesela... Elimde ayakkabılar, onları sakliycak yer de yok, çıplak bordo ojeli ayak parmaklarımla öyle bikaç durak.
Önce kıyafetimi süzen bi gülümsüyor, sonra ayaklarımı görünce dumura uğruyor. Birbirine beni gösteren mi dersin, reklam çekimi sanan mı dersin, bütün yol ayaklarımı izleyen amcalar mı dersin ne ararsan var. Biri sorsa SANA NE ARKADAŞIM AYAK BENİM AYAĞIM İSTER AYAKKABI GİYERİM İSTER GİYMEM SANA NOLUYO ALLA ALLLA!!! diye atar yapıcam, kimse de sormuyor.
Yemin ediyorum, insanlar telefonlarıyla "çaktırmadan" fotoğrafımı çekti. Yarın bi gün 9gag'da Meanwhile in Turkey başlıklı, elinde parlak lame ayakkabılar çıplak ayaklarıyla yaya geçitleri geçen bi kız fotoğrafıyla bir post görürseniz o benim.
Aman reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Hayır bu akşam mezuniyette napıcam onu merak ediyorum asıl. Hadi bakalım...
Plan taksiye atlayıp gitmek.
Tabi direk taksiyle evden okula gidileceği için ben zımbalı bluz - mini şort - parlak lame stiletto kombinasyonunu tercih ettim.
Taksiler bizi almıyor! Yok efendim trafik çokmuş, yok efendim köprü tıkalıymış, I. köprü kapalıymış, birinin geçiş kartı yokmuş blablablabla...
Biz metrobüse kaldık! Ben o kılıkta metrobüse binicem. Hayır bi de ayakkabı yürümek için değil, izlenmek için yaratılmış. O saç telinden ince topuklularla tabi ki yürüyemedim, suyun üstünde yürümeyi denesem daha başarılı olurum. Aldım elime ayakkabıyı, başladım çıplak ayak yolculuğa. Ben cıbıl cıbıl ayaklarla metrobüs durağını, Zincirlikuyu'dan Altunizade'ye metrobüsü, Altunizade'de üç üst geçidi geçtim!
Metrobüs mesela... Elimde ayakkabılar, onları sakliycak yer de yok, çıplak bordo ojeli ayak parmaklarımla öyle bikaç durak.
Önce kıyafetimi süzen bi gülümsüyor, sonra ayaklarımı görünce dumura uğruyor. Birbirine beni gösteren mi dersin, reklam çekimi sanan mı dersin, bütün yol ayaklarımı izleyen amcalar mı dersin ne ararsan var. Biri sorsa SANA NE ARKADAŞIM AYAK BENİM AYAĞIM İSTER AYAKKABI GİYERİM İSTER GİYMEM SANA NOLUYO ALLA ALLLA!!! diye atar yapıcam, kimse de sormuyor.
Yemin ediyorum, insanlar telefonlarıyla "çaktırmadan" fotoğrafımı çekti. Yarın bi gün 9gag'da Meanwhile in Turkey başlıklı, elinde parlak lame ayakkabılar çıplak ayaklarıyla yaya geçitleri geçen bi kız fotoğrafıyla bir post görürseniz o benim.
Aman reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Hayır bu akşam mezuniyette napıcam onu merak ediyorum asıl. Hadi bakalım...
31 Mayıs 2012
BEN Bİ KOŞU MEZUN OLUP GELİYORUM, SİZ İDARE EDİN
12. sınıf demek lise mezuniyeti demek. Hele mayıs ayı demek, mezuniyet paniği demek.
Ben sene başında BU BENİM MEZUNİYET ELBİSEEM diye bi model çizip herkese gösterdiğim için içim rahat buraya kadar geldim laylaylom.
Bu pazar GSÜ Sınavı'ndan çıktım ya, bende bi rahatlamalar, bi hava da ısındı ya hakkaten'ler şort mevsimi geldi'ler... Tabi ondan önce insan bi sürü şeyle meşgul oluyor, mezuniyetmiş elbiseymiş hiç düşünemiyor. Sınavdan çıkar çıkmaz ben ne giyecem telaşı aldı beni. Arkadaşlarıma soruyorum, hiçbiri yardımcı olmuyor:
-Mezuniyet elbisesi bakmaya gidelim mi?
-Ben bi buçuk ay önceden hallettim ki o işi, aldım bile.
-NEEEEE? Tamam panik yok, ben dikitiricem zaten biliyo musun. Öylesine sormuştum...
-Ne, diktiricek misin?! E diktircek olanlar zaten çoktan gitti terziye, ikinci provalarındalar şu an sen naptın?
-Hadi ya...
Böyle böyle konuşmalar dönüyor. Teyzem bi sabah kalkıyor, rüyasında görmüş gibi annemi arıyor, Bu kızın mezuniyet elbisesi nolcak? diyor. Ali geliyor, Melis Cengiz Abazoğlu'na diktiriyomuş diyor, bende vidalar gevşiyor.
Butik butik geziyoruz, Allahım hepsi uzuuun uzuuun benim üç katı boyumda elbiseler. Kısalar da kır düğününden çalınmış da vitrine serilmiş. Hani maşalı maşalı saça, zibilyon kat fondötenli bi surata uyacak elbiseler. Her yanından güller, pullar, simler, tüller... Hayır diyorum, sade olsun düz olsun, nar çiçeği/mercan gibi bi renk olsun.
BU PULLU PULLU ABİDİK GUBİDİK ŞEYLERİ KİM ALIYOR ALLASEN!
Bulabildiğimiz en sade modelleri alıyoruz, kabine giriyorum. Ve bir şok daha: BU ELBİSE ALTTAN MI GİYİLİYO ÜSTTEN Mİİİ?! Allahım, hiçbi elbisenin içine olmuyorum! Alıcağın olsun öss, inceydim lan ben, neler yaptın sen. Ben sınav senesi diye oturmuş oturmuş tıkınmışım. Ben değil, kapatamadığımız fermuarlar söylüyor.
Neyse sonunda butiğin birinde tam istediğim gibi bi model buluyoruz, o da uzun. Onun gibi bi şey diktirtmeye karar verip, eve dönüyoruz. Ben aldığım kilolara lanet ediyorum, annem muhtemelen kız doğurduğuna.
Ben sene başında BU BENİM MEZUNİYET ELBİSEEM diye bi model çizip herkese gösterdiğim için içim rahat buraya kadar geldim laylaylom.
Bu pazar GSÜ Sınavı'ndan çıktım ya, bende bi rahatlamalar, bi hava da ısındı ya hakkaten'ler şort mevsimi geldi'ler... Tabi ondan önce insan bi sürü şeyle meşgul oluyor, mezuniyetmiş elbiseymiş hiç düşünemiyor. Sınavdan çıkar çıkmaz ben ne giyecem telaşı aldı beni. Arkadaşlarıma soruyorum, hiçbiri yardımcı olmuyor:
-Mezuniyet elbisesi bakmaya gidelim mi?
-Ben bi buçuk ay önceden hallettim ki o işi, aldım bile.
-NEEEEE? Tamam panik yok, ben dikitiricem zaten biliyo musun. Öylesine sormuştum...
-Ne, diktiricek misin?! E diktircek olanlar zaten çoktan gitti terziye, ikinci provalarındalar şu an sen naptın?
-Hadi ya...
Böyle böyle konuşmalar dönüyor. Teyzem bi sabah kalkıyor, rüyasında görmüş gibi annemi arıyor, Bu kızın mezuniyet elbisesi nolcak? diyor. Ali geliyor, Melis Cengiz Abazoğlu'na diktiriyomuş diyor, bende vidalar gevşiyor.
Salı akşamı evde östrojen fırtınaları estirdim: "MEZUNİYET ELBİSEM YOK! EN GÜZELİ BENİM OLUCAK! NE ZAMAN BAKICAZ! M. CENGİZ ABAZOĞLU'NA DİKTİRİYOMUŞ! BENİMKİ HEPSİNDEN GÜZEL OLMALI! ÜHÜHÜH BANA NEE!" diye bağıran bir küçük Eda, orda burda mutfakta salonda. Annem de fenalıklar geçirdi, ertesi gün kendimizi Nişantaşı butiklerine attık.
Hayır Cengiz Abazoğlu'nu da sevmem bi de. Triplerime gel.
Butik butik geziyoruz, Allahım hepsi uzuuun uzuuun benim üç katı boyumda elbiseler. Kısalar da kır düğününden çalınmış da vitrine serilmiş. Hani maşalı maşalı saça, zibilyon kat fondötenli bi surata uyacak elbiseler. Her yanından güller, pullar, simler, tüller... Hayır diyorum, sade olsun düz olsun, nar çiçeği/mercan gibi bi renk olsun.
BU PULLU PULLU ABİDİK GUBİDİK ŞEYLERİ KİM ALIYOR ALLASEN!
Bulabildiğimiz en sade modelleri alıyoruz, kabine giriyorum. Ve bir şok daha: BU ELBİSE ALTTAN MI GİYİLİYO ÜSTTEN Mİİİ?! Allahım, hiçbi elbisenin içine olmuyorum! Alıcağın olsun öss, inceydim lan ben, neler yaptın sen. Ben sınav senesi diye oturmuş oturmuş tıkınmışım. Ben değil, kapatamadığımız fermuarlar söylüyor.
Neyse sonunda butiğin birinde tam istediğim gibi bi model buluyoruz, o da uzun. Onun gibi bi şey diktirtmeye karar verip, eve dönüyoruz. Ben aldığım kilolara lanet ediyorum, annem muhtemelen kız doğurduğuna.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)