22 Şubat 2011

Berlin Oda Orkestrası

Cumartesi CRR'de Berlin Oda Orkestrası konserine gittim iki arkadaşımla. Konserin yaş ortalamasını bayağı bi düşürdüğümüze inanıyorum. Hayır, herkes pür dikkat dinliyo, orta yaşlı bi çift müziğin ritmiyle kafalarını sallayıp el ele gözleri yaşlı kendilerinden geçiyo, herkes çalan konçertoları ezbere biliyo, böyle bi inside joke'lara gülmeler bi kasıntılar bi havalar... Valla böyle yabancılık çekmedim ben. Bi kaykılıyorum koltukta, cıııırtttt diye ahengi bozan bi gürültü çıkıyo, yanımdaki iki arkadaşım gülüyo, onlar güldükçe herkes bize bakıyo. Onlar zaten kendi aralarında bi ortam yapmış, bi katılamadık falan...

Şaka bi yana, bayağı da güzeldi konser. Ender Sakpınar şefliğindeki orkestra Mozart ve Joseph Haydn'dan konçertolar çaldılar. Müzik ruhun gıdasıdır'ı yaşadım resmen. Ve hayatımda ilk defa obua dinledim, çok hoşuma gitti. Ben obua'yı şehir efsanesi falan sanıyodum ya, hiç de değilmiş. Çok güzel bi sesi var, hafif ağlak.

18 Şubat 2011

Kapitalizmmm!

Nolur biri "Şaka" desin.

15 Şubat 2011

Ugly Betty

Sömestrda yeni bi ben olucam, efsane geri dönüyor hem de çok pis bir şekilde! falan gibi bi niyetim yoktu hiç. Ancak, insanlık için küçük, benim için kocaman bi değişiklik oldu hayatımda: Gözlük takıyorum artık! Yes bebişim, doğru okudun.

Her şey tahtadaki yazıları yanımdakinden, ordan burdan geçirdiğimi fark etmemle başladı. Sonra algıda seçicilikten mi bilemem, evde de filmleri uzaktaki koltuktan izleyemediğimi fark ettim, altyazıları takip edemiyordum çünkü. Şaka yollu olarak da "Ben galiba Kadın Kokusu'ndaki Al Pacino oluyorum, atarlı değil mi?!" falan yapıyordum. Her şakada bi gerçek payı derkeeen...
En son ikokul üçte bi göz doktoruna gitmiştim de şahin gibi gözlerim olduğunu söylemişti. Yani ben oraya yormuştum. O gün bugündür de eye of the tiger modunda gezerim. Gezerdim - sömestrda göz doktoruna muayeneye gidinceye kadar...
Kadın soruyo: Yazanı okuyabiliyo musun?
Dalga mı geçiyosun bebişim diye yanağından makas alcaktım kadının. Duvarda A4 ebatlarında, kafam kadar bi K harfi... "Yok canım, okuyamıyorum. El yordamıyla buldum zaten burayı.." dicektim de tuttum çenemi.
Sonra harfler küçülmeye başladı.
Valla TAO desem değil, TAC desem hiç değil. TAÇ mı acaba? TAÇ herhalde, saç bandı gibi falan diye TAB yazan yere TAÇ dedim. Bi de absürd absürd heceler seçmişler, bi manası yok hiçbirinin. En son gözlük! dedi de kaldım. Sadece derste, sinemada, film izlerken, bi şey okurken tak dedi. Eee nerde takmicam hacı?!

Her neyse o günden beri 38965 optikten başarısızlıkla ve YAPAMİCAM GALİBAA! YAPAMAAAM YAPAAMAAM! çığlıklarıyla fırladım çıktım. Hele bi tanesindeki satıcı "Ben yedi yaşımdan beri takıyorum" demesin mi? O an kafamın içinde minyatür Edalar oraya buraya eller havada panik içinde koşturmaya başladı!

En son babamla gittik, bildiğin Johnny Depp kemik çerçeve gözlüklerden aldık bordo renginde, döndük. Bi de ince çerçeveli alcam. Nerd glasses şeklinde dolaşıyorum. Korkuyorum blog. Yani insanın annesi bile UGLY BETTY! diye eğleniyosa, kan bağı taşımadığı kişiler artık dörtgöz mü der, enteeeeellll mi der bilemem...

8 Şubat 2011

Bi elinde cımbız, bi elinde ayna olamamış be Frida


Pazar günü Pera Müzesi'nde Frida Kahlo ve Diego Rivera'nın sergisine gittim. Ondan önceki gece de Frida filmini izledim. Genelde biyografik filmler sıkıcı olur, ne bliym ben çok sevmem. Frida bu konuda bi istisna. Çok renkli, böyle cıvıl cıvıl; ama tabi Frida'nın hayatındaki tüm trajedileri de açığa vurması açısından hüzünlü. Müzikleri şahane, ayrıca Salma Hayek Frida'dan daha güzel, yani önce Frida'nın gerçek fotoğraflarına bakıp da izlemek gerek. Tersi hayalkırıklığı hüsran müsran...
Sergi çok güzeldi, bilmemkaç marta kadar devam ediyor, bi daha gitmeyi bile düşünüyorum. Tuvalde Meksika renkleri görmek çok keyifli; çünkü çoğu resim "sanatsal" olma amaçlı böyle bi siyah-beyaz, bi gizemli falan filan ya, hoş değil.
Bi ara gaza gelip "Ohh be, işe bak. Ben de salcam lan kaşı bıyığı!" dedim de babam pek oralı olmadı. Sergi iyi güzel hoş, kadın bildiğin kalbinden geldiği gibi bamgüm çizmiş boyamış da sonuçta estetik bi gözü olur be sanatçı dediğinin. O kaşların hali ne öyle diye cımbızla saldırasım geldi bazı tuvallere, dürüst olmak gerekirse.
Şu an düşündüm de Frida Kahlo'nun resimleri Tori Amos'un şarkıları gibi. İkisi de kendi için çiziyo/söylüyo. Başkası anlayamıyo, bayağı kişisel, bayağı bilinçaltından fırlama yani.

3 Şubat 2011

Osursa üç tane Çağan Irmak çıkarabilecek yönetmen - afedersiniz-

Bu aralar Ferzan Özpetek filmlerine takmış durumdayım. Hepsinin D&R'da 5 liraya indiğini görünce tek tek topladım, "At sepete oğluum, Kadıköy'den alsan da bu kadar!!" şeklinde bi açgözlülükle ağzımdan sular fışkırtarak Dostlar alışverişte görsün atasözümüzün aksini kanıtladım.
Ve evet, bu kopya film endüstrisi en iyi Kadıköy'de döner.
Şöyle de bi şey var ki, ben böyle güzel filmleri "DVD'DE FIRSAT!" köşelerine düşünce çok üzülüyorum, ne bliym. Bakıyosun Cahil Periler köşede 5 lira, boynu bükük, diğer tarafta Forgetting Sarah Marshall 20 lira. Oluyo mu şimdi hiç, al burdan yak yani. Hollywood filmlerini küçümseyen, siyah-beyaz filmlere tapıp da ille de bağımsız yönetmen! diye tutturan bi insan değilim, o ayrı. Hollywood iyidir, hoştur, kafa boşaltır vesaire vesaire.

Kısacası, bildiğim bütün D&R'ları dolaşıp evde bi Ferzan Özpetek köşesi inşa etmeyi başardım (Tabi en son filmi toplarken, aslında böyle bi Ferzan setinin hazırının çoktan yapılmış olduğunu ve "fırsat fiyat"ının da çok altında satıldığını görmemle yıkıldım. Bu hüsranla, Yargıcı'dan bayram harçlıklarını biriktirerek aldığım eteğin şu an %50 indirimde olması hüsranı kapışır, öyle yani.)

Cahil Periler, Harem Suare, Karşı Pencere ve Serseri Mayınlar'ı devirdim şu ana kadar. Mükemmel Bir Gün ve Kutsal Yürek de beklemede, en kısa zamanda izlenecekler.

Ya bu adamın filmleri -çok klişe olacak, dikkat- beni alıyo götürüyo. Her Ferzan filmi sonunda "Yaa ben İtalya'ya yerleşçem lan, Güney İtalya mesela.. Motosiklet ehliyeti aliym, Vespa kullanırım" falan diyorum. Filmlerinin tümünde bi Akdeniz havası, mükemmel sofra sahneleri ve duru bi güzellik var ya... Of yani of. Ayrıca müzikleri de mükemmel, ki ben filmi izlemekten müziğe pek de dikkat edemeyen bi insan olarak Cahil Periler soundtrack'ini indirmiş bulunuyorum. Tabi Serseri Mayınlar'ın 50 mila'sı da her yerde çalmakta. Ancak bi Ferzan klasiği olarak, af edersin Ferzan ama, tüm filmlerinde bi ibnelik var lan. Kinaye yapmıyorum burda. Tamam bütün çekimlerin güzel, atmosfer hoş, İtalya mükemmel, karakterler vurucu, oyuncular duru - süt gibi böyle, her şey iyi güzel hoş mis, bi Sezen Aksu'yla hepimizi yakalıyosun da cinsel tercihini bağırma be arkadaşım.
Başlık ekşi'den bu arada...