Eve geliyorum,
yaş ortalaması 60+ sekiz-on kadın toplanmış, hepsi bi ağızdan dedikodu yapıyo. Evet, anneannemin günlerinden biri.
Ev, hiçbi zaman göremediğim kadar tertemiz, pırıl pırıl.
Çamaşır suyu reklamları gibi bembeyaz. Çilingir sofrası kurulmuş, aşuresinden ıspanaklı böreğine her türlü ağız sulandırıcı anneanne yemeği en güzel porselen tabaklarımıza dizilmiş.
Salona geçiyorum,
havada bi babanne kokusu (sabun-gül suyu-kolonya-hamur işi karışımı). Tek tek el öpüyorum. Hepsi beni tanımadığım bi akrabaya benzetiyo
("Aynı Selma Hala... Yok canııım yüz hatlarını Zeliha Yenge'mden almış. Ama bak, Emin'i de andırıyo.."), Ulan, diyorum, ne karaktersizmişim, herkese benziyorum. Hadi Selma Hala tamam, hadi Zeliha Yenge de tamam, Emin kim ya?
Emin erkek değil mi kardeşim, ne alaka? Haydaa, sineye çekiyoruz mecbur.
Herkes aynı soruları teker teker soruyo: Okul nası? Kaça gidiyosun şimdi? Dersler nası? Galatasaray'dı di mi? Hepsine teker teker cevap verip en kısa zamanda odama sıvışıyorum.
İçerden bağrış çağrış, kimse iyi duyamadığı için
ses son desibel, bi hengame, bi Kuran okuma, bi dedikodu...
Tuvalete gidicem, teyzelerden biri giriyo; öteki, kapıda bekliyo.
Nöbetleşe giriyolar şerefsizim ya, tuvaletimiz umumi WC olup çıkıyor.
Neyse ki böyle anneanne günleri 2-3 ayda bir oluyo da, atlatıyoruz çok şükür. Bize de kalan hamurişiydi, efendim dolmaydı-sarmaydı, börekti, tiramüsüydü, kekti, aşureydi silip süpürmek kalıyo ki, ee orda da fazla zorlanmıyorum.