27 Mayıs 2011

Tasarım Alaturka


Bugün Akaretler'de Tasarım Alaturka adlı sergiye gittim ve uzun bi zamandır böyle eğlenceli tasarımlar görmemiştim.
Sergi Autoban'ın hemen yanındaki küçük odacıklarda. Acaba yetişemeyecek miyiz diye korktuk da neyse ki akşam sekize kadar açıkmış, bu modern sanat'ın kolay erişilebilirliğini seviyorum ben ya (:
Serginin olayı Alaturka motifleri mümkün olduğunca tasarımın içine yedirmek, ki bu zamana kadar tasarım hep Batı ve özellikle de Avrupa'yla ilişkilendirildiği için de özgün bi proje. Zaten Kader Kısmet adlı bi sosyal sorumluluk projeleri de var ve Orhan Gencebay t-shirt'lerinin gelirleri Sulukuleli kadınlara yardım için kullanılıyor.
Tasarımlar birbirinden güzeldi de en çok Türkçe pop şarkısı yazdırtan zarlar hoşuma gitti. Tasarımın adı Salla Gitsin ve bikaç zar var, zarların altı yüzünde klasik bir Türkçe pop şarkısında geçen klişe kalıplar var: Yar, gittin gideli, yüreğim, seni özlüyor, deli yar, ahh, buz kesti gibi ve gerçekten de her sallayışımda bi nakarat çıktı, oldukça komikti. Böyle yazılmış bi şarkıyı dinleyebileceğiniz kulaklık da yerleştirmişler, ki dinlerken kıkır kıkır gülüp milletin garip bakışlarını çektim üstüme.
Parmak şeklinde kulak çubuklarını gördüğümde ise iğreneyim mi güleyim mi bilemedim.
Starbucks bardağı şeklinde ince belli çay bardağını (Starbucks logosu yerine Tavşan kanı logolu hem de!) almak istedim; ancak onlar satılık değildi. Plastik olduğu için sağlık bakanlığından izin alamadık insanlar gerçketen kullanmaya kalkmasınlar diye bi açıklama yaptı görevli, utandım kendimden. Elde yıkamak gerek herhalde diye hesaplar yapmıştım çünkü...
Bozulan televizyona, sinir bozan eşe dosta fırlatmak için Bunerang Terlik var, fırlatınca geri dönüyor.

Emrah şeklinde Stencil var, serginin en popüler parçası.

30 Mayıs'a kadar gidin bi gezin görün, eğlenin derim ben. Giriş ücreti de yok, ohh miss... (:

14 Mayıs 2011

Italiano

İtalyan olan hiçbi şeye objektif yaklaşamıyorum - ki bu beni endişelendirmiyor değil. Ama bayrağının renklerini mozarella - domates - fesleğen üçlüsüne dayandıran bi toplum sevilesi değil de nedir... Adamlar tam keyif adamı, nası bi İtalyan - Akdeniz aşkıyla yanıp tutuşuyorum, anlatamam. Mutfağı, (ve burda margherita pizza'sından lazanyasına, Roma dondurmasından tiramisüsüne, rissotto'sundan gnocchi'sine, spaghetti bolognese'inden ravioli'sine kışkırtıcı lezzetlerden bahsediyoruz!), espresso/kahve geleneği, Akdeniz karakteri, mimarisi (Pisa'dan Colesium'a, Sforzesco Şatosu'ndan Trevi Çeşmesi'ne, Davud Heykeli'nden Caserta Sarayı'na yapımı gerçekten deha gerektiren inşalar!), tasarımda dünyanın belki de en önde gelen ülkelerinden olması, modada başı çekmesi (bknz: Dolce & Gabbana, Giorgio Armani, Fendi, Prada, Gucci, Salvatore Ferragamo...), ne bliym Nutella'sı, sokaklarında dolaşan Vespalı takım elbiseli iş adamları deli ediyo beni. Hani yakında Berlusconi'ye bile sempatiyle yaklaşıp, ama adam keyif adamı bee, işini biliyo, ooh vur patlasın çal oynasın Berlusconi! diyebilirim, o derece. Bavulumu topliyim Lecce'ye uçup orda yaşamak istiyorum. Bi ara bütün bu "çılgın proje" dalgası çıkmadan önce kendi çapımda çılgın projeler yapıp üniversiteyi Scuola Politecnica di Design / Milano Tasarım Okulu'nda okumayı bile düşündüm. İtalyan Üniversitesi açılıyomuş İstanbul'a, hani içten içe mezuniyetime yetişsin diye dua etmişliğim vardır.
Ferzan Özpetek ve Caffe Néro takıntılarımda bu İtalyan aşkımın büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Akaretler'de Cafe d'Alfredo diye bi İtalyan restoranı var, gidip görülesi, lazanyası, margherita pizza'sı mutlaka tadılası. Ortamı gayet hoş, yemeği sunuşları, karizmatik & hafiften Issız Adam'ı andıran şefi, servisi, lezzeti tam kıvamında. Fiyatları biraz tuzlu; ama Akaretler deyip geçmek lazım, zaten fiyatının karşılığını kat be kat keyifle geri ödüyorsa bence kesinlikle hak ediyordur.