29 Nisan 2011

Nükleer santralden zararlı Greenpeace'çi: Nükleer Kafa


Tüm suç benim, tüm hata bende. Mea culpa yani... Sen ne diye gidersin de mektebin önünde durur beklersin, tam kurbanlık koyun ya!
Geldi bi çevredostu Greenpeace'çi "aa ama anketör değilim"ci anketörün teki, parlak gülüşü ve muhtemelen tamamen organik, rüzgar santrallerinden veya güneş panelinden elde ettiği enerjisiyle MERHABAAAA! şeklinde. Hayda.... Genelde göz temasından kesinlikle kaçınma, yanlışlıkla temas kurulması halinde kulağa iPod takma, çok acelem var! havasında hızlı ve emin adımlarla yürüyüp geçme, takmama, en olmadı "Bof.. Mais je comprends pas turc chérieeee?!" şeklinde roleplay gibi ustaca taktiklerle geçiştirebiliyodum bu tür tacizleri. Ama o an elimde Uykusuz (yani "mais je comprends pas turc, tu parles français?" olanağı ortadan kalkıyor), aheste aheste mektep kapısının önünde bekiyordum ("çok acelem var!" adımları ve göz temasından mümkün olduğunca kaçınma gibi taktikler de işte bu noktada sönüyor)
Hayır kerata bi de temiz yüzlü, bi de güzel, tersleyemiyosun. "Nükleer hakkında ne düşünüyosunuz?" dedi yine o güneş panelinden veya hidroelektrik santralden elde ettiği beleş, taze enerjiyle. Hayda... "Ben karşı değilim" dedim. Hay demez olaydım. Sevgili Nükleer'in yüzünde Shrek'teki çizmeli kedinin masum ifadesi belirdi, o hidroelektrik santralden gelen enerji bi anda gitti ve incelen bi sesle "Ama nedden?" diye sordu (Bu nedden çok önemli; zira vurgu acındırmak için d harfinde). Herkesin var kardeşim, etrafımız nükleer, kaldır hidroelektriği, suyu muyu rüzgar çanakkale alaçatı boşver bunları bebişim bizim de olsun bi nükleerimiz. Tabi böyle bebişim'li konuşmadım (Sosyal kural no 42: Karşındaki ne kadar hoş olursa olsun ilk gün bebişim moduna geçme). Kibarca böyle böyle arkadaşım, why not nükleer?! dedim.
Bi ara Greenpeace'i biliyo musun? diye de sordu Nükleer. Tabi ki??! dedim gözlerimi abartılı bi şeklide devirerek.
Greenpeace: Her yerde yeşil gücü adına eylemler yapan, taksim meydana gidene kadar köe kapmaca oynadığınız ve enerjilerini fotosentezle sağlayan, çocuklarınızın bu gidişle üç gözlü/yarım kulaklı ya da kulaksız/tek kollu falan doğacağı kehanetlerinde bulunan aktivistlere sahip çevreci örgüt.

Sevgili Nükleer başladı Japonya'dan, düz gitti Çernobil'in Karadeniz kazazedelerinden, en son çocukların üç gözlü doğsun ister misin? ' den çıktı. Bayağı da uzun konuştu; ama takip edemedim. O sırada Nükleer Kafa'nın o nur yüzündeki çilleri sayıyodum, iri gözlerini inceliyodum, kirpikleri kıvrıkmış çok güzel! bile dedim bi ara, öyle yani. En son kredi kartım yok! dedim ve böylece çevreci maceram sona erdi. Seninki kaç cm? diye soramadım Nükleer Kafa'ya içimde kaldı, yanarım yanarım ona yanarım...

25 Nisan 2011

Yine Yine Yeniden..

Sonunda blogspot açıldı! Ohh be!
Tabi bu arada millet DNS ayarlarını değiştirdi, ben bilgisayarın hiçbi tekniğinden anlamadığım için öyle şeyler yapamadım, kuzu kuzu bekledim "yazıyom ben yaaee!" modunda.
Blogspot açılana kadar aaa! blog açık olsa da yazsaydım şunu, dediğim bi sürü olay oldu, bi sürü de yer keşfettim. Tabi şimdi hiçbirinin tazeliği kalmadı.
Bütün bu sırada ne idüğü belirsiz havalar geldi, istanbul shopping fest bitti, Taksim'in göbeğine bi avm açıldı (tamam şimdi oldu mu? olmadı... ama içinde ARBY'S var oğluuumm ARBY'S! ALLLAAAAAHHH!) benim sınavlarım sağdan soldan bi saldırıya geçti, inanılmaz hatalar yaptım da atlattım, burası seks otobüsü değil! rezaletini burası seks okulu değil! , burası seks teknesi değil! inin lan tekneden, kaldırmam bak bu tekneyi! şeklinde her şeye uyarladım, bu rezalet bi de öpüşen çiftler tarafından protesto edildi (yürüyün be gençler!), YGS şifreleri açıklandı, millet kazı-kazan gibi / iddaa oynar gibi matematiklerden full çekti, paskalya bile geldi geçti ya...

Neyse şimdi sevişme vakti..