25 Kasım 2010

Gençler haberiniz ola: Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur

Mahalle baskısıyla fitness'a başladım gençler. Gidip bi program çıkartmıştım da aylardır bi uğrayıp "fit olmaya" falan tenezzül etmiyodum. Hayır, fit olayım, taş olayım, kolumu sıkınca insanlar gözlerini biceplerimdem-triceplerimden alamasınlar gibi de dertlerim yoktu, mutluydum ben, kendi halimde öyle yuvarlanıp gidiyodum. (Hayır, buradaki "yuvarlanmak" kinayeli değil sevgili okuyucu, o kadar da toplu değilim, yediğime kalorime dikkat ederim, yogamı da ihmal etmem, ok?)

Baktım çevremde herkes bi fitness muhabbeti yapıyo, ne lan bu fitness furyası? dedim, araştırmacı kişiliğimle ve arkadaşımın da baskılarıyla ("Oğlum, bu salı kesin gidiyoruz! Yan yana bantlarda hem koşuğ hem muhabbet eden cool insanlardan olucaz!") çektim eşofmanı, gittim Essporto'ya.

Murphy peşimi spor yaparken de bırakmadı, eksik olmasın. Hayır tüm aletler mi en geniş pozisyonda olur, hepsini tek tek en aşağıya çekiyorum, minyonum ben, anlayın halden. Herkes kaldırıyo ağırlıkları 20'şer 30'ar, ben onların da hepsini tek tek 5 kiloya indiriyorum. Bi de zorlanıyorum falan, nefes alıyorum ağırlık indirriken, veriyorum kaldırırken, patliycam bi gün. Hareketleri zaten çoktan unutmuşum, her hareket öncesi trainer'ı çağırıyorum. Trainer zaten bi süre sonra "Sen ilk defa mı geliyosun ya?" dedi, "Sen yenisin galiba!" deyip yanağımdan makas da alcaktı herhalde de pis bakışlarıma denk gelip sustu. "Tatlım," diyecek oldum "Sence fitness'a ihtiyacım var gibi mi duruyorum?".

Bi de kaldırdığım ağırlık lönk! diye yere düştü de, hiç bozuntuya vermedim. Aaa, ne ayıp! diye düşen ağırlığa da baktım, boku resmen ona attım: "Ne dandik lan, düşüyo yere bu!"

Yan yana bantlarda koşup muhabbet eden cool insanlardan olma dalgasına gelince... Yan yana iki banda yerleştik, tüm cool'luğumuzla senkronize hızlı yürüyüşümüze başladık, muhabbet-şamata-şen şakrak-sen güzel ben güzel kafam güzel ooh... derkeeen kaydım da koşu bandına yapışıyodum az kalsın! Arkadaşım sağolsun, "EPIC FAIL!" diye diye de gülüp herkesin dikkatini üstüme çevirdi, tekrar teşekkürler.

İşte böyle gençler... Ama deneyimlendim, artık gidip tık tık yapıyorum fitness'ımı. Yakında üçgen falan olup gelirsem, karnım baklava, baklava! diye bağırırsa diye diyorum, ben söylemiş oliym de.

17 Kasım 2010

Epic Fail

Ben şaka maka 11 yaşımdan beri o baykuşun gelip "Sizin kız hafif değişik, özel yetenekleri falan var. Hogwarts denen cadılık okuluna almamız gerekicek" diyen mektubu getirmesini bekliyorum ya.
Hala gelmedi, o ayrı. Ama bizim şöminemiz yok, ondan herhalde.
Hayır, "Bi yanlışlık olmuş, sizin baykuş yıllar önce yolda ölmüş, davetimiz ondan yalan olmuş" falan diye bi telafi mektubu yollayabilirler, hiç itiraz etmem. Valla Mekteb-i Sultani'ymiş, Galatasaray'mış, OKS'ymiş hiç tanımam, toplarım pılımı pırtımı giderim Hogwarts'a haa... Noluy ya noluy, söz çok çalışırım, hemen telafi eder sınıflarımı geçerim lan, expecto patronum'dan başlarım lan. Çok çalışırım lan, Quidditch takımına girerim. Hadi be hacı! 

15 Kasım 2010

İstanbul: bir kültür şehri

Bi Cuma ney dersime gidicem, sırtıma asmışım neyi, bi kitap da bakmam gerekiyo, girdim kitapçıya. (Post'a böyle başlayınca da kendimi kahvehanede etrafı dileyici dolu Ekmek Teknesi Heredot'u gibi hissettim ya.. Neyse başladık artık..)

Sırtta neyle dolaşmak zor. Bi kere çok dikkat çekiyo ya, dağılın lan! Bi şey değil, ney o! Dağılın evinize! diye o meraklı bakışları savuşturası geliyo insanın. Bi de işin can ve mal kaybına sebebiyet verebilecek olan tehlikeli bi boyutu da var tabi. Ani dönüşlerde bulunamıyorum birine çarpma korkusuyla. Kıçımla dağları deviriyomuşum gibi bi baskı oluşuyo üstümde, manevra kabiliyetim kısıtlanıyo.
Bi de "Aaaa, o sırtındaki ne?" diye soranlara "Ney" şeklinde cevap verip, bu "Ne?" - "Ney!" döngüsünün sonsuza uzanışı var ki, çok ayrı bi dert.

Her neyse, post'umuzun başındaki o Cuma'ya geri dönecek olursak: Kitapçıda adamın teki "Aaaa, ney mi üflüyosunuz?" dedi. Henüz o aşamaya gelemediğim için "Hayır efendim, ÇALIYORUM" şeklindeki karizmatik cevabı yapıştıramadım tabi, "Evet" dedim. Adam bayağı ilgilendi, aksanlı bi Türkçe'yle kendisinin de ney çaldığını falan anlattı, gittiğim kurs hakkında sorguladı beni. Tabi ne kadar çaktırmamaya çalışsa da, o aksanından ve ikide bir cevaplarımı tekrarlattırmasından yabancı olduğunu anladım.

Bre adam! Bak biz burada yabancıları severiz, tamam. Tamam, biz Türkler misafirperveriz. Normalde ağız dolusu küfreder; ancak yardıma ihtiyacı olan bi turist karşısında aniden yumuşar, melek kesilir, kıt yabancı dilimizle - vücut dilimizle elimizden gelen yardımı esirgemeyiz. Kendimizi sevdirmek için türlü şirinlikler/ikramlar falan yaparız, evet. Ancak, rütbeni bileceksin arkadaşım! Sen ki bi Garp'lısın, ok? Gelip benim memleketimde benim kültürümü benden çok sahiplenme lan! Bi oturuşta benden çok kebap yeme anliyacağın, ne bliym sufizme/ney'e falan durduk yerde merak salma lan! Gelip de bana "velakin"li, "mütemadiyen"li, "mesut"lu falan cümleler kurma!

Kimsin lan sen, çık dışarı, ÇIK!

1 Kasım 2010

Salak ya, yemin ederim geri zekalı bu çocuk... Şu hareketlere bak şu hareketlere...

Bir post'una olsun Kredi kartı aldım heyoo! şeklinde başlayabilen, hesap geldiğinde pos makinesi rica eden, sıkıştığında gidip bi ATM'den para çekebilen havalı insanlardan olmak istemiştim sadece.
Tek derdim, cebimde mümkünse limiti geniş bi kart taşıyabilmekti...
Cüzdanımdaki kart ceplerini Mavi Kartuş Kart, D&R Card, Essporto card tarzı ıvır zıvırla doldurmaktan bıkmıştım, anlıyo musun blog, ha?

Çeşitli baskı, duygu sömürüsü, karne notu sonrası bu isteğimi de elde ettim, etmedim değil...
Wagamama'da güzel bi akşam yemeği sırasında babam "Tadaaaa!" efektleriyle (tamam, bu efekti kendim koydum, babam ortamın heyecanını artırmak için bile olsa böyle sesler çıkarmicak kadar cool bi insan..) kartımı verdi. Bu numarayı ara dedi, şifreni al, kartını aktive et.

Mutluluğun resmiydi Abidin, mutluluğun resmiydi.

Ama Murphy onu yemeğe davet etmemiş olmamıza kızmış olacak, hemen geldi çaldı kapımı. Eve bi gittim ve bir başka "Tadaa!" ile karşılaştım:
KREDİ KARTIM YOK!
Sonraki günlerde tüm Kanyon Cinebonus, Wagamama bıdı bıdı çalışanlarını taciz ettim resmen... Sonuç olarak beni geri arayıp şu an hatırlayamadığım cümlelerle "Sizin o kart hayalleri yarınlara kaldı" dediler.
Sonuç olarak kredi kartını daha aktive etmeden, aldığı ilk saat kaybeden kızın dramını oynadım. Benim "Pos makinesini de getirebilirseniz lütfen..." hayallerim de -evet- yarınlara kaldı.