31 Ocak 2010

The Girl In the Café

Geçenlerde bu filmi izledim de...
Çok sürükleyici olmamakla beraber izlenesi.
BBC'nin teledizilerinden biri, tanıdık hiçbi sima yok. Bi sonraki sahnede neler olacağını çok da merak ettirmiyor, fazla başarılı bi film olduğu söylenemez.
Ama izlenilir. En azından aksan için :) Ve evet, Reykjavik'te geçiyor! :) Soundtrak'inde Björk beklersiniz (ki filmde de adı geçiyo); ama yok. Neyse ki onu fazla aratmayan Sigur Ros var, o da idare eder. (Staralfur, Sigur Ros'tan. Çok çok güzel. Filmi izledikten sonra Google'da kendini harıl harıl aratan soundtrack'lerden. :) )

Her neyse... Spoiler vermek istemem; ama sonu çok ütopik, güzel. "Keşke" dedirtiyor.

Diplomasi korkunç, soğuk, çok iki yüzlü. Tüm ülkeler sadece kendi çıkarlarını düşününce günün sonunda zoraki yapılan anlaşma çözüm getirici değil.
Soru şu: Her 3 saniyede bir, Afrika'da 0 - 5 yaş arası bir çocuk ölüyor. Bunu değiştirmek istiyor muyuz gerçekten?
Bunun farkında mıyız?
Ve ne yapıyoruz?

Hiçbir şey. Çünkü umrumuzda değil, çünkü bu korkunç gerçek bize dokunmuyor.
Diplomasi soğuk. Ve bencil.

27 Ocak 2010

Müzedeki Buddha

Geçenlerde bi müzeye gittim. Her zaman gittiğimden değil, denk geldiği için.

Anadolu Selçukluları'ndan kalma bi sürü tas, çanak, su testileri, parfüm şişeleri, takılar, buhurdanlar vardı. Çoğu zaman bu tarz tarihi kalıntılar ilgi çekici gelmez bana.
Ama düşündüm de, insanlar bunları bi zamanlar gerçekten kullanıyorlardı. Raflardaki küpeler bi zamanlar kadınların kulağındaydı. O buhurdanlarda mumlar yanıyordu gerçekten. Parfüm şişeleri esans doluydu.
O eşyalar gerçekten hayatın içindeydi. Bi zamanlar.
Ve bir gün gelecek, odamızın köşesinde öylece duran biblolar, ya da ne bliym, raftaki okunmuş kitaplarımızın bikaç sayfası "sergi" olacak. Hayatımızın içinde en sıradan anlarda yer aldıktan kim bilir kaç yüz yıl sonra öğrencilere müze proje ödevi olmaktan başka hiçbi anlamları kalmayacak.
Zaman çok korkunç.




Küçük bi Buddha biblosu almak istemiştim, vazgeçtim. O biblo bundan bin yıl sonra belki de bi kazıda bulunacak ve Uzakdoğu kültüründen olup yine de İstanbul'da bulunması şaşkınlıkla kaşılanacak, "kültürler arası ilişki"ye yorulacak. Oysa ben onu sadece komik bulduğum için almıştım.

26 Ocak 2010

Oregon Chai


Gloria Jeans'te Oregon Chai veya Starbucks'ta Chai Tea Latte şiddetle tavsiye edilir! Sahlep gibi, biraz daha yumuşak, biraz hafif.
Sütlü çay olayını anlamazdım hiç. Her ne kadar British ne varsa tapılası olsa da sütlü çaya hiç rağbet etmedim.
Dün Chai Tea Latte'yi deneyene kadar!!

Tam bu günler için ideal. (: Klişe "kar yağarken içilesi"lerden! (:




Varlıklarını yokluklarına tercih ettiğiniz insanlarlaysanız Whatever Works'ün gittiğiniz sinema salonunda oynamaması çok da önemli değil, ya da korkunç soğuk ya da çamur.





Maça, Sinek, Karo ve Kupa

i know that the spades are swords of a soldier
i know that the clubs are weapons of war
i know that diamonds mean money for this art
but that's not the shape of my heart

Bu ara bu şarkı kafamın içinde dönüp duruyor.
Kafamda Sting'le Kurt dans ediyor. Garip, çünkü ben onu hep Björk'le yakıştırmıştım.





25 Ocak 2010

blog furyası

Bindik bi alamete, gidiyoruz kıyamete.
Hadi bakalım.